KISMİ
ALACAK DAVASI
GENEL
BAKIŞ
Kısmi
alacak davaları, alacaklılar ve borçlular arasındaki anlaşmazlıkları çözmek
için sıkça kullanılan bir hukuki yol olarak önemli bir rol oynamaktadır. Kısmi
dava, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenmiştir. Kısmi
alacak davasının tanımı, şartları ve belirsiz alacak davasından ayıran hususlar
HMK çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır.
Bilindiği
üzere dava, başkaları tarafından hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan
kimsenin yeniden tartışmaya mahal vermeyecek nitelikte ve geleceğe yönelik
olmak üzere bu olumsuzların bertaraf edilmesi için mahkemelerden hukuki koruma
talep edilmesidir. Davalar, bizzat kanun tarafından koyulmuş olmakla birlikte
doktrin veya uygulamada gelinen nokta itibariyle farklı şekillerde
isimlendirilmektedir. Bunun yanı sıra davalar talep edilen hukuki korumaya
göre, talep sonucuna göre ve topluluk davası olmak üzere tasnif edilmiştir.[1] Kısmi alacak davası ise bu
tasnif içerisinde talep sonucuna göre davalar arasında yer almaktadır.
1. TANIMI
VE HUKUKİ DÜZENLEMELER
Kısmi
dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır.
Kısmi alacak davası HMK madde 109’da düzenlemiş olup hukukumuzda kısmi dava
açılması mümkündür. Bu hususu, belli Yargıtay Kararları[2] da desteklemektedir.
Madde
109: (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir
olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2)
(Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3)
Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması
hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat
edildiği anlamına gelmez.”
Kanundan
çıkarılan tanıma göre; aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın
tamamının değil de belirli bir kısmının talep edilerek açılan davaya kısmi dava
denir. Bir davanın kısmi olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı
hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava
edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir
miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için
açılan davaya kısmi dava denilmektedir.
Kanundan
anlaşılacağı üzere fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına ilişkin bir
kayda yer verilmemiş olması dava dışı tutulan kesim bakımından feragat edilmesi
anlamına gelmeyeceğidir. Yani dava konusu edilmeyen kısım açısından ek dava
açma imkânını ortadan kalkmayacaktır. Aksi ifadeyle kalan kısımdan açıkça
feragat edilirse zaten dava açma hakkı ortadan kalkacaktır.
Maddenin
ikinci fıkrasında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve
açıkça belirli olması durumunda kısmî davanın açılamayacağı hüküm altına
alınmıştı. HMK madde 109/2 hükmü 6644 sayılı Kanun’un 4.maddesiyle yürürlükten
kaldırılmıştır. [3]
Bu
değişiklikle birlikte alacağın tartışmalı veya belirsiz olup olmamasının kısmi
dava açılması bakımından bir önemi kalmamıştır.
2. KISMİ
ALACAK DAVALARINDA HUKUKİ DAYANAKLAR
Kısmi
alacak davalarının hukuki temelleri, bir kişinin başka bir kişiden belirli bir
miktar parayı talep etme hakkını ve yasal dayanağını açıklar. Bu dayanaklara
sözleşme ihlali, haksız zenginleşme, kira alacakları ve haksız fiilden doğan
sebepler örnek olarak verilebilir. Kısmi
alacak davalarının birçoğu, sözleşmelerden doğan borçların yerine getirilmemesi
veya eksik yerine getirilmesi durumlarında ortaya çıkar. Sözleşmeler, taraflar
arasında bir yükümlülük oluşturur ve bu yükümlülüklerin ihlali kısmi alacak
davalarının temelini oluşturabilir. Bu taleplerin öne sürülmesi açısından
dayanak gösterilen sebebe bağlı olarak farklılıklar görülebilecektir.
3. KISMİ
ALACAK DAVASININ TALEP EDİLME USULÜ
Değinilmesi
gereken diğer bir konusu ise kısmi davanın dava dilekçesinde nasıl öne
sürüleceğidir. Diğer tüm dava türlerinde olduğu gibi bu davada dava
dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle dava açılmış olacaktır. Dava dilekçesinde
bulunması gereken zorunlu unsurların [4] yine bu dava dilekçesinde
de bulunması gereklidir.
Ancak
davacının, davasının açıkça kısmi dava olduğunu belirtmesine gerek yoktur. Dava
dilekçesinden davanın kısmi dava olduğunun anlaşılması yeterlidir. Uygulamaya
baktığımız zaman davanın “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla”
veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava edildiği”
ifadeleriyle kısmi alacak davası açıldığı görülmektedir.
Şayet,
davacı alacağının yalnızca bir kesimi için dava açtığını açıkça yahut dolaylı
bir biçimde bildirmemiş ise, dava kısmi dava değil tam dava sayılır. [5]
4. ADALET
VE KISMİ ALACAK DAVALARI
Adalet,
hukukun temel ilkelerinden biridir. Hukuk, insanlar arasındaki ilişkileri
düzenlerken adaleti sağlama amacını taşır. Kısmi alacak davaları, bu adalet
ilkesini uygulamada önemli bir rol oynar. Çünkü bu davalar, bir kişinin başka
bir kişiden alacaklı olduğu miktarın bir kısmını hukuki yollarla talep etmesine
olanak tanır. Ülkemizde harçların yüksek olduğu göz önüne alındığında davacının
alacağının şimdilik bir kısmını talep etmesi hukuki korumanın ulaşılabilir
olmasına hizmet etmektedir. Uygulamada çoğu zaman alacağının tam miktarının
belirlenmesi bakımından bir bilirkişiden görüş alındığı ve ıslah yoluyla talep
miktarının artırılmasının ardından harcın sonradan tamamlanması şeklinde bir
yol izlendiği görülmektedir.
Kısmi
dava açılabilmesi, yargılama prosedürünün başlatılmasına ilişkin ilkelerden
biri olan tasarruf ilkesine uygundur. Tasarruf ilkesinin somut görünüm
biçimlerinden biri olan HMK’nın 24. maddesi bu açıdan önem taşır. HMK m.24/2’ye
göre, kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya
veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.[6] Başka bir deyişle, bir
kimsenin dava yoluna başvurmayı tercih etmesi halinde, her koşulda, hakkın
tamamını dava etmek, yani tam dava açmak zorunluluğu ile karşı karşıya
bırakılması, onun dava açıp açmama veya açılacak olan davada ileri sürülecek
olan talebin kapsamını belirlemede sahip olduğu serbestiye, özüne dokunacak
hatta onu ortadan kaldıracak şekilde müdahale edilmesi anlamına gelir ki; buna
da her şeyden önce hak arama özgürlüğü, hukuk devleti ilkesi (AY m.36 ve AY
m.2) ve en nihayetinde tasarruf ilkesi izin vermez.[7]
5. HAK
DÜŞÜRÜCÜ SÜRE VE ZAMANAŞIMI
Yukarıda
açıkladığımız üzere kısmi dava, tarafların alacak veya talep ettiği hakkın
tamamını değil, sadece bir kısmını mahkemeye taşıdığı davadır. Kısmi davada
talep konusu yapılan miktar ve yapılmayan miktar açısından zamanaşımının da
incelenmesi bu dava çeşidinin olumlu ve olumsuz yanlarını anlamak bakımından
önemlidir.
Zamanaşımı,
bir hakkın yasal olarak belirli bir süre içinde kullanılması gereken süreyi
ifade eder. Türk Hukuku'na göre, alacaklar için genellikle zamanaşımı süresi 10
yıldır. Ancak bazı özel durumlarda bu süre daha kısa veya daha uzun olabilir.
Zamanaşımı
süresi, alacağın doğduğu veya talep edilebildiği tarihten itibaren işlemeye
başlar. Alacağın ne zaman doğduğu veya talep edilebildiği duruma göre
değişebilir. Dava açıldığında veya belirli işlemler gerçekleştiğinde,
zamanaşımı süresi durur veya kesilir.
Kısmi
dava açıldığında, tarafların talep ettiği kısım için hak düşürücü süre ve
zamanaşımı süreleri durur ve işlemez. Ancak talep edilmeyen kısım için süre
işlemeye devam eder.
Bu
hususla ilgili Yargıtay ilamı şu şekildedir: “Kısmi davada ise zamanaşımı
yalnızca dava edilen kısım yönünden kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve
daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak
kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru
belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe
göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı
kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten
itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli,
bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada
belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten
geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm
altına alınmalıdır.”[8]
Görüldüğü
üzere verilen Yargıtay kararı yukarıda yapılan açıklamaları destekler
niteliktedir. Bu, talep edilmeyen kısmın zaman içinde zamanaşımına uğrama
riskini taşıdığı anlamına gelir. Bu nedenle, davanın açılmasının ardından, tüm
alacak için zamanaşımı süresini takip etmek ve gerekirse ilgili işlemleri
yapmak önemlidir.
6. KISMİ
ALACAK DAVASINDA FAİZ
Faiz
asıl alacaktan ayrı ve fakat ona bağlı bir yan edim olup varlığı asıl alacağın
varlığına bağlıdır. Asıl alacak sona erdiğinde faiz alacağı da sona erer.[9] Dava kısmi dava olarak
açıldıysa burada da faizin başlangıç tarihleri arasında bir ayrım yapılmalıdır.
Açılan kısmi davada talep edilen miktar için dava tarihinden, ıslahla artırılan
miktar içinse ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmelidir.
Yargıtay’ın
bir kararında ‘’Dava dilekçesi içeriğinden davanın kısmi dava olarak açıldığı,
davalının dava tarihinden evvel temerrüde düşürüldüğü ispat edilmediğinden dava
dilekçesinde belirtilen alacağa dava, ıslah ile artırılan kısmına ise ıslah
tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken kabul edilen alacak hakkında
ödeme tarihlerinden itibaren faiz yürütülmesine hükmedilmiş olması doğru
değildir.’’[10]
denilmiştir.
Yargıtay verdiği kararda açılan kısmi davada
dava dilekçesinde belirtilen miktara dava tarihinden, ıslahla artırılan miktar
bakımından da ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesini belirtmiştir.
[1] Medeni
Usul Hukuku, Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Onikilevha Yayınları 8.Bası syf.219-220
[2]
“Hukuk sistemimizde, kısmî dava açılmasını engelleyen bir hüküm mevcut
değildir. Bu bakımdan alacaklı alacağının tümü hakkında dava açmak zorunda
olmayıp fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmak kaydı ile evvela alacağının bir
bölümünü ve Yasanın verdiği bu hakkı kötüye kullanmadıkça ve kısmî dava açma
hususunda korunmaya değer bir yararı bulundukça, alacağının kalan bölümünü
sonradan açacağı kısmî dava ile talep edebilir.” 21 HD., T. 6.11.1997,
7074/7186.
[3]
6644 Sayılı Kanun 4.madde: 6100
sayılı Kanunun 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
(RG,11.04.2015, S.29233)
[4]
Bu zorunlu unsurlar ise 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119.
Maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre; MADDE 119- (1) Dava
dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: a) Mahkemenin adı. b) Davacı ile
davalının adı, soyadı ve adresleri. c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı,
soyadı ve adresleri. d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin
davalarda, dava konusunun değeri. e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün
vakıaların sıra numarası altında açık özetleri. f) İddia edilen her bir
vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. g) Dayanılan hukuki sebepler. ğ)
Açık bir şekilde talep sonucu. h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya
vekilinin imzası. (2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri
dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği
tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin
tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.
[5]
Kısmi Dava, Belirsiz Alacak Davası Ve Manevi Tazminat Taleplerinin Bu Davalara
Konu Olup Olamayacağı Sorunu, syf 2689 DergiPark,
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/621734
[6]
HMK madde 24/2: “Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan
davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.”
[7]
Tanrıver, Süha: Kısmi Dava Kurumu Üzerine Bazı Düşünceler, Makalelerim II
(2006- 2010), Ankara 2011, s. 96
[8] Yargıtay
9. Hukuk Dairesi 13.02.2017 Tarih ve 2015/7831 E. Ve 2017/1693 K sayılı ilam
metni
[9] 6098
sayılı TBK md. 131/1
[10] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 27.6.2016 tarih ve 2015/9361E-2016/10162K sayılı ilam metni
DETAYLI BİLGİ VE DESTEK İÇİN BİZE
ULAŞABİLİRSİNİZ…